EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
1- Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924).
Bu kanunla Türkiye dahulindeki bütün bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır.
2- Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun (1 Kasım 1928).
3- Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin Kuruluşu
(12 Nisan 1931).
Cemiyet daha sonra Türk Tarih Kurumu adını almıştır (3 Ekim 1935). Kültür alanında yeni bir tarih görüşünü ifade eden kurumun kuruluşuyla ümmet tarihi anlayışından millet tarihi anlayışına geçilmiştir.
4- Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kuruluşu (12 Temmuz 1932). Cemiyet daha sonra Türk Dil Kurumu adım almıştır (24 Ağustos 1936). Kurumun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginhiğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.
5- İstanbul Darülfünunu'nun kapatılmasına Milli Eğitim Bakanlığı'nca yeni bir üniversite kurulmasına dair kanun (31 Mayıs 1933). İstanbul Üniversitesi 18 Kasım 1933 günü öğretime açılmıştır.
Bu reformlardan bir kısmı Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesine eriştirmek için Türk insanının duyuş, düşünüş ve yaşayış bakımmdan batılı olmasını sağlamak, yani, tabir caizse, onda bir kafa devrimini, bir zihniyet devrimini gerçekleştirmek gayesini güden devrimlerdir. Çünkü Atatürk için yapılan devrimlerin sağlam ve devamlı olması onları yaşatacak ve koruyacak insan'ın zihniyetinde, kafasmda bir devrim yapmakla mürnkündür. Diğer kısmı ise Türk toplumunu milli şuüra, milli benliğirıe kavuşturmak isteyen devrimlerdir.
1- Öğretim ve Eğitimin birleştirilmesi ve laikleştirilmesi:
Tanzimattan Atatürk'e gelinceye kadar her alanda olduğu gibi, Öğretim ve eğitim alanında da ikilik vardı. İslami öğretim ve eğitimle milli ve laik öğretim ve eğitim bir arada uygulanmak istenmişti. Atatürk Devrimi ise, laiklik prensibinin icabı olan yalnız milli ve laik bir eğitim ve öğretim sistemini gerçekleştirmiştir. Bu mahiyette bir sistemin gerçekleşebilmesi için de mevcut dini eğitim ve öğretim müesseselerinin kaldırılması ve eğitim ve öğretimin milli ve laik olan bir tek temel üzerine oturtulması şarttı. Çünkü dini eğitim ve öğretim milli duyguların gelişmesine mani olmakta, ümmetçilik, milliyetçiliği boğmakta idi. Atatürk bunu 1 mart 1924'de Büyük Millet Meclisini açış nutkunda açıkca belirtmişti. Zaten o tarihe kadar yaptığı çeşitli konuşmalarinda milli ve laik bir öğretim ve eğitimin lüzumu üzerinde ısrarla durmuştur. 25 Ağustos 1924'de Ankara'da toplanan Muallimler Birliği Genel Kongre' sinde delegelere «milli ahlakımız, medeni esaslar ve hür fikirlerle beslenmelidir. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller ister» demesi dikkate değer. Atatürk'ün milli ve laik bir eğitim ve öğretim sistemi hakkındaki görüşleri nihayet 3 Mart 1924 tarihli ve 429, 430 sayılı kanunlarda ifadesini bulmuştur. Çünkü bu iki kanunla Şer'iye ve Evkaf Vekaletleri kaldırılmış, «Tevhid-i Tedrisat» yani öğretimin birleştirilmesi ve laikleştirilmesi sağlanmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaletine bağlı olan ve dini esaslar üzerine eğitim ve öğretim yapan medreseler kaldırılmış ve her derecedeki okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.
2- Türk toplumunu milli bilince kavuşturma hedefini güden reformlar: Atatürk 1923'de şöyle söylüyordu: "Bizim milletimiz milliyeti hakkında gaflet içinde olmasının çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli kavimler hep milli akidelere sarılarak, milliyet ülküsünün kuvveti ile kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı, onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi tahkir ettiler, zelil gördüler. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize ve milliyetimize hürmet duyduğumuzu fikirce, fiilen bütün fiil ve harektlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlere av olur." Atatürk işte böyle bir anlayışla Türk toplumunun milli benliğine kuvvetle sahip olmasının zorunluğuna inandığı içindir ki:
a) Dil devrimini yapmış, b) Ortaya yeni bir tarih anlayışı atmıştır.
a) Dil devrimi:
Bu devrim milli bir kültürün yaratılması için milli bir dilin meydana gelmesi gerektiği prensibine dayanmaktadır. Çünkü milli kültürün muhtaç olduğu birliği sağlamak halkla aydını birbirinden ayıran dile son vermek, bunun için de dilimizi din yolu ile işgal eden arap ve fars kelimelerinden arındırmak şarttır. Atatürk'ün deyimi ile, "Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe" kavuşması lazımdı. Atatürk bu maksatla 1932'de "Türk dilini tetkik cemiyeti" ni kurdu ve bu kuruluş aynı yıl "Türk Dil Kurumu" hüviyetine girdi ve çalışmalarını Atatürk'ün yakın ilgisi ile sürdürdü ve hala sürdürmektedir.
b) Tarih anlayışında devrim:
Atatürk 1928'de , "Türkler bir aşiret olarak Anadolu'da İmparatorluk kuramaz. Bunun başka türlü bir izahı lazımdır." diyordu. Atatürk'ün getirdiği yeni tarih anlayışmın temelinde Atatürk'ün bu inancı yatmaktadır. O halde, yeni tarih anlayışının birinci hedefi, Türk milletinin, yabancıların daima iddia ettikleri gibi, sadece Anadoluya Orta Asyadan göç eden ve bu sebeple oradan ergeç atılmaya mahküm olan istilacı Türk aşiretlerinin çocukları olmadığını, bu topraklarda binlerce sene önce yaşamış medeniyetlerle bağlılıkları bulunduğunu ispat etmek, Türk milleti ile Türk vatanı Anadolu arasmdaki bağlılığın, toprak ve medeniyet yönlerinden, sanıldığından çok daha eski olduğunu ve böylece Türk milletinin bu toprakların asıl sahibi olduğunu ortaya çıkarmıştır. İkinci hedefi, milli tarihimizi yapmaktır. Zira Osmanlı tarihi yalnız Osmanlı Sultanlarının zaferlerini anlatan bir "hanedan tarihi"nden başka bir şey değildir. Halbuki ilmi anlamda tarih, bölünmez birer bütün olan milletlerin ayrı ayrı tarihidir. İnsanlık tarihi ise milli tarihlerin sentezidir. Üçüncü hedefi, milletimizin kendi varlığını ve medeniyet tarihi içindeki yerini dünyaya tanıtmaktır. İşte Atatürk bu üç hedefe ulaşmak için gerekli ilmi çalışmaları yapmak üzere 1931 'de,"Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti " ni kurmuştur.