|
| Savaş Sonrası Almanya | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
єѕαяєт Müşir
Cinsiyet : Burç : Mesaj Sayısı : 302 Doğum tarihi : 04/02/96 Kayıt tarihi : 12/10/10 Yaş : 28 Nerden : ιѕтαηвυℓ Meslek : Öğrenci Ruh Hali :
| Konu: Savaş Sonrası Almanya Salı Ekim 19, 2010 9:35 pm | |
| Almanyanın tarihsel bir ekonomi gelişmesi vardır. Roma imparatorluğundan miras kalmış mükemmel bir yol düzeni. Şehirlerde alt yapı ve kanalizasyon sistemleri, nehirlerin ve havzaların ıslah olması sonucu, mükemmel ve hızlı nehir nakliyatı. Kömür havzaların bulunup açılması. Bütün bunlar buhar makinesinin icadından başlayarak bugüne Avrupa'nın en başlı ülkesi durumuna getirmişdir. Ülkenin coğrafi konumu nedeni ile ticari ilişkileri pekleştirmiş. Ülkenin hammadde fakirliği sebebi ile işleyen, üreten sanayi yönelmiş. Fevkelade disiplinli eğitim sayesinde üstün eğitimli esnaf, usta ve mühendisler yetiştirilmiş. Ülke icadları ve yaratıcıkları ile ün yapmışdır. Dünya'da ilk sanayi standartını 9. yüzyılda sucuk, ekmek ve biraya (Reinheitsgebot) getirmişler ve bugünde geçerlidir. 1. Dünya savaşı öncesi ağır sanayiye çok önem verildi. Thyssen, Krups, Mannesmann gibi ünlü şirketler dünya piyasasına hakim oldular. İstanbul-Bağdat hattı da bu şirketlerin projeleridir. Siyasiden çok ekonomik nedenler çıkan 1. dünya savaşı sonucunda Almanya büyük hezimete buna bağlı ağır yaptırımlara maruz kalan Alman imparatorluğu iflas ederek yerini Weimarar Cumhuriyetine bırakır.
Yinede bütün zorluklara karşın kıpırdayan Alman ekonomisi Nasyonal Sosyalistlerin hükümeti ele geçirmesi ile savaş sanayisinde korkunç dev adımlar atmaya başlarlar. Bu zaman içinde de ünlü Alman otoyolların (Autobahn) temelleri atıldı. Bu gelişmeler savaşın getirdiği yıkılıma kadar sürdü.
Alman Cumhuriyetinin demokratik yapıda tekrar kurulması ve Amerikan Marshall planının burda tutması sonucu ekonomi tekrar dirilir ve mucize yılları (Wirtschaftwunder) diye adlandırılan 50 yıllarında ülke eski ekonomik refahı tekrar yakalamaya başlar. Almanlar artık diğer ülkeleri yeni ekonomi anlayışı ve kaliteli sanayi ürünleri ile cezbetmeyi başarırlar. Bu arada ülkedeki işçi ihtiyacını yurtdışından getirilen önce Portekiz ve İtalyanlar ve sonrada Türk ve diğer menşeli insanlarla giderilmeye çalışıldı. Bu 1974 de patlak veren enerji krizine ve bununla gelen durulmaya kadar sürdü. 1974 senesinde dışardan işçi getirme talebi durduruldu. 60 yıllarda Roma antlaşması ile atılan Avrupa Mountain Birliğine üye olan Almanya. Bugün bu birliğin ad ve niteliğini değiştiren Avrupa Birliği (Europa Union)ne daimi üyesidir. 2002 yılında güçlü ve katı dengeli Alman Markı yerine Euro ve Cent'e geçmiştir. 1 Euro = 1,95853 DM dür. DM tedavülden kaldırılmadığı halde buğün hiç kullanılmamaktadır.
Amerika'dan sonra en çok telif hakkı ve patent bildiren ülkedir. Otomobil ve yan sanayisi ülkenin belkemiğidir. Tahminen dolaylı veya doğrudan 20 milyon kişinin çalıştığı belirtilmektedir. Ülkenin geneksel otomotiv üreticileri şunlardır : Mercedes-Benz, BMW (Bayerische Motoren Werke), Volkswagen, Audi (NSU), Opel (20.lerden beri General Motors'un), Ford (gene 20'lerden beri), Porsche dir. Bunların yanında düşük sayıda üretim yapan manifaktür türü başka marka otomobil markalarıda bulunmaktadır.
Bilişim Endüstrisinin hatırı sayılır yatırımlarıda bu ülkededir. Telefon, fiberglas kablo ve hertürlü kominikasyon alt yapı muazzam geniş alana yayılı ve kullanışlıdır. 120 milyon cep telefon ve buna bağlı bir düzine haberleşme teşebüslerinin msl. UMTS, DSL ve diğer sistemlerin aralıksız ve düzenli olarak halk arasında kullanılması için kıyasıya rekabettedir. Yüksek teknolojisi (High-Tech) çok gelişmiş ülkenin uzay istasyonu ISS e katılım payı yanında Airbus 380'nin üretiminde büyük katkıları vardır.
Almanya ekonomisi bir tür Sosyal-Pazar-Ekonomisi(Sosiale-Marktwirtschaft) diye tabir edilir. Kapitalist sistemdeki kıyasıya rekabet ve monopol kurulmasına karşın ekonomik yaptırımlarla ve yasal düzenlemelerle engel olmaya çalışılmaktadır. Bu konuda en son sözü her zaman Kartel Dairesi (Kartelamt) söyler. Devlet işci ve işveren arasındaki iş akitlerine (Arbeitsfriendsvetrag) kesinlikle karışmaz. İşci grevlerini ise sendikasal bir hak olarak görür. İşci çıkartmaları (Lokavt) ise yasal değildir. Her iki taraf senede bir branş ve bölgelere göre masaya oturup anlaşmaya çalışırlar. Ülkede çalışma süresi haftada 34 - 40 saat arasındadır. Sosyal haklar çok iyi ve geniş olmasına rağmen küresel rekabet yüzünden kırpılmaya gidilmişdir.
Bugün iki Almanya'nın getirdiği ağır sorumluluklar, küresel ekonomik kriz, enerji darboğazlığı ve değişen küresel dengelere rağmen yıllık enflasyon %1,5 civarıdır. Kişi başına milli hasılat yılda 35.650€ (2005)dir.
Yeni Bayan Şansöyle Merkel'in (Fizikci, quantum kimya üzerine Doktorası var.) hükümetin başına geçmesi ile aldığı katı önlemler, sosyal haklar ve yardımlara büyük kırpma getirdi. Buna karşın ülke tarihinde ilk defa vergi gelirinin artımı ile bütçe milyarlık fazlalık verdi. Ekonomide ve özellikle iş piyasasında hissedilir bir iyimserlik yanında istatistik gelişmeler göze çarpmaktadır. İşsizlik sayısı yıllardır %10,5 üzerinde iken bu sayı %9,5 inmişdir.
Almanya ekonomisi Avrupanın en büyük, A.B.D ve Japonya'dan sonra dünyanın en büyük 3. ekonomisidir. Rakkamlarla Almanyanın ekonomisi (tahmini 2007'de €): 726 milyar ihracat, 134 milyar ticaret fazlalığı, %16 ihracatta artış
Ülkenin başlıca üyelikleri : BM, OECD, AB, NATO, G8, FIFA, UEFA, Europol
Almanya en fazla silah üreten ve satan 3. ülkedir! Dünya ihracat (Amerikanın önünde) şampiyonudur.
Alman İstatistikler Dairesinin (Statistische Bundesamt,Wiesbaden) 2005 raporuna göre nufüs verileri şöyledir :
Almanya'da yaşayanların sayısı 82 500 800 Kilometrekareye 231,1 birey düşer 1 764 041 Türk vatandaşı ikamet etmekte (2005 sene sonu verisi) 0,66 milyon Türk asıllı Alman vatandaşı mevcut 3 767 milyon toplam erkek yabanci (2005) 3 523 milyon toplam kadın yabancı (2005) Genel nüfusa göre yabanci yüzdesi %8,9 2005 senesinde 707 352 kişi Almanya'yı ikamet yeri olarak seçmiş 2005 senesinde 628 399 kişi Almanya'yı terk etmiş 1,4 milyon yabancı Almanya'da doğmuş Yabancıların ortalama yaşı 35,6 ve ortalama 17,6 yıldır ikamet etmekte 2005 sene sonunda tamamen Alman vatandaşı olmayan kişi sayısı 6,76 milyon Almanya'yı yeni ikametgah yeri olarak seçenlerin sayısı 401 000 Almanya'yı kesin terkeden yabancı sayısı 290 000 Çeşitli nedenlerle yabancılık statüsünü bırakanların sayısı 73 000 Avrupa Topluluğundan Almanya'ya yerleşmiş yabancıların sayısı 2,1 milyon (32% *) Diğer Avrupa ülkelerinden gelenlerin sayısı 3,2 milyon (%48% *) Türkiye vatandaşları % 26 * İtalyanlar % 8 * genel yabancı nüfusa göre Almanlarda etnik yapılanma üstüne durulmasada, geldikleri çoğrafyaya ve şiveye göre adlandılırlar. Bunların başında Bayuvarlar, Franklar, Badenseler, Hanseatlar (Hamburg, Bremerhaven), Frizeler, Hessenliler. Ama esas iki ana unsura bölünürler. Aşağı Almanya, Bavyerada Bavyeralılarla, diğer Almanları tabir eden Prusyalılar. Bunun dışında yurtdışında yaşayan Kazakstan-Almanları, Romanyada Siebenbürgen'lerle, Çek Cumh. yaşayan Sorbenleride katabiliriz. Amerikada'da eski almanca konuşmalarına rağmen halen halen değişik hıristiyan mezheblerine ait olan gurublar vardır. Herrenhuter, Amish sayılabilir. Yahudilerde bir nevi Almanca yahudice karışımı yidiş'i konuşurlar.
Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası'nın 4. maddesi şöyledir: “Din ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünyevi inanç özgürlüğüne dokunulamaz”. Almanya’da halkın %34’ü Protestan, %34’ü Katolik, %3,7’si Müslüman, %28,3’ü ise diğerler dinlere mensuptur. Almanya’da 160 kadar değişik dini cemaat vardır. Müslümanların, Yahudilerin ve diğer dini cemaatlerin bayram günleri resmi tatil günlerinden sayılmaz. [1]
İslam Almanya'da resmi din statüsünde değildir. Bu yüzden din hürriyeti ve kanunları altında açılamayan camiiler, ancak dernek sıfatı ile açılabilmektedirler.
2001 WTC olayının hemen arkasından, islami girişimler ve teşebüsler Anayasayı Koruma Teşkilatı (Verfassungsschutz; MİT'e eş) ve özellikle Federal Kriminal Teşkilatı (Bundeskriminalamt) tarafından daha da sıkı gözetlenmektedirler.
AB dışı vatandaşların yerel belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakları yoktur. Ancak Yabancılar Kurultay'ları (Ausländerbeirat) belediye yönetimlerine danışmancı ve tavsiyeci sıfatları ile katılırlar. Bu konuda Hollanda gibi diğer ülkeler belediye yerel seçimlerine seçmne ve seçilme haklarını tanımışlardır.
İkinci Dünya Harbinden yenik çıktıktan sonra Almanya çok kısa zamanda ekonomik gelişmeyi gerçekleştirmiş ve dünyada dördüncü sırayı almıştır. Halihazırda çalışan nüfusun % 47'si sanayi kesiminde çalışmakta olup, milli gelirin % 55'i bu kesimden sağlanmaktadır. Endüstri: Endüstrisi çok gelişmiş olan Almanya'nın endüstri merkezleri Nordrehein-Westfalen, Bayern, Baden-Württemberg, Hessen, Niedersachen ve Saarland eyaletleridir. Araba üretimi bakımından ABD ve Japonya'dan sonra dünyada üçüncü sırayı alır. Araba üretimi 4 milyona ulaşmaktadır. İkinci Dünya Savaşından önce Almanya'nın belkemiğini teşkil eden sanayi kuruluşlarından olan Thyssen ve Krupp gibi dev firmalar, bugün de sanayi kolları üzerindeki tesirini sürdürmektedir. Kimya sanayiinde de çok gelişmiştir. Büyük kimyasal madde fabrikalarından olan Leverkusen, Hoecht ve Ludvigshafen fabrikaları Ren Nehri ve Ruhr çevresinde kurulmuştur. Son yıllarda petrol aramasına önem verilip, Kuzey Denizi limanlarında büyük petrol rafinerileri kurulmuştur. Almanya'da elektrik sanayii, Avrupa'ya önderlik edecek derecede çok gelişmiştir. Berlin, ülkenin en büyük elektronik merkezidir. Burada elektrik endüstrisinin her alanında imalat yapılır. Optik ve bilim aletleri, yazı ve hesap makineleri, hesap kaydedici kasaların üretim merkezi Berlin, Düseldorf, Göttingen ve Kempten'de olmasına rağmen bütün ülkeye yayılmış durumdadır. Alman ekonomisi (Gross National Produkt) milli hasıla üretim sistemine dayanır. Milli üretim büyük bir artış göstermiş olup, bugün ithalat ve ihracat gelişmesiyle dünya ticaretinde ABD'nin ardından ikinci duruma gelmiştir.Toplam işçi nüfusunun % 25'i ithalat ve ihracat işlerinde çalışmaktadır. Bununla beraber üçüncü dünya ülkelerinin bazılarına imalat patenti vermek suretiyle, oradaki düşük ücretten istifade ederek ucuza mal üretmektedir. Tarım: Bugün Almanya'da tarım, modern usullere göre yapılmaktadır. 1949 yılından sonra büyük bir hızla gelişen tarım, bugün büyük devletlerle boy ölçüşecek duruma gelmiştir. Ülke topraklarının % 35'i ekime müsaittir. Elde ettiği ürünler; buğday, çavdar, arpa, yulaf, patates, şekerpancarıdır. Şekerpancarı, Alman ekonomisinde büyük bir yer tutar. Balıkçılık: Balıkçılık Almanya'da çok gelişmiş olup, dünyada balıkçılık yönünden üçüncü sırayı almaktadır. Kıyı limanları balıkçılık merkezleridir. Hayvancılık: Büyükbaş hayvancılığı Alman ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Sığır yetiştirilmesi çok miktarda yapılmaktadır. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği çok az miktarda yapılmaktadır. Büyükbaş hayvancılığın yanında tavukçuluk çok gelişmiştir. Ormancılık: Ormanlar Almanya'nın yaklaşık 1/3'ünü kaplar. Ormanların dört milyon hektarının işletmesi devlete, üç milyon hektarının işletmesi özel şahıslara aittir. Ormanlardan senede yaklaşık olarak 30 milyon m3 kereste elde edilir. Enerji Kaynakları: Almanya enerji üretiminin % 52,2'sini madenlerden, %17,7'sini nükleer enerjiden elde etmektedir. Ticaret: Almanya son yıllarda dünya ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmış olup, dış ödemeler dengesini dış ticaretiyle kapatmaya çalışmaktadır. İhracatın endüstriye katkısı % 74,7 iken, ithalatın katkısı % 48,2'dir. Ticaretinin % 20,4'ünü gelişmiş ülkelerle, % 48'ini de Doğu bloku ülkeleriyle yapar. En çok ticarette bulunduğu batı ülkeleri şunlardır: Fransa, ABD, Belçika, Hollanda, İngiltere, Avusturya, Japonya, İsviçre ve İtalya. Almanya'nın en çok ithal ettiği mal, tabii gaz olup, ikinci sırayı petrol alır. İhracatında ise, fabrika parçaları, makina parçaları, ağır iş makinaları ve ilaç sanayi mamülleri önemli bir yer tutar. Ulaşım: Almanya, Avrupa'nın ulaşım yönünden kalbi durumundadır. İç ve dış ulaşımı, deniz, kara, demir ve hava yollarıyla kolayca sağlanır. Almanya'daki karayollarının uzunluğu 491.240 kilometredir. Bunun, 5748 kilometresi otobandır. Demiryollarının toplamı 67.536 km olup, 9523 kilometresinde elektrikli trenler çalışmaktadır. Hava limanları çok modern olup, aynı anda beşden fazla uçağın inip kalkmasına müsaittir. 1992 senesinde ulaşıma açılan ve Ren, Main ve Tuna nehirlerini bağlayan kanalın açılmasıyla Karadeniz ile Kuzey Buz Denizi birleştirildi. Kuzey Buz Denizindeki bir limandan kalkan gemi, Ren-Main-Tuna kanalıyla Karandeniz'e ulaşmaktadır.
| |
| | | єѕαяєт Müşir
Cinsiyet : Burç : Mesaj Sayısı : 302 Doğum tarihi : 04/02/96 Kayıt tarihi : 12/10/10 Yaş : 28 Nerden : ιѕтαηвυℓ Meslek : Öğrenci Ruh Hali :
| Konu: Geri: Savaş Sonrası Almanya Salı Ekim 19, 2010 9:36 pm | |
| Almanya'nın İç Durumu
Savaşın sonunda kıta Avrupasında Fransa kesin bir üstünlüğe sahip iken ve yukarıda belirttiğimiz kombinezonlarla da bu üstünlüğünü daha da kuvvetlendirirken, Almanya, mütareke gününden itibaren, iç siyasal ve ekonomik durumu itibariyle, her gün biraz daha çöküntüye doğru gitmekteydi.
1918 Kasım ayının ilk günlerinden itibaren Almanya'nın çeşitli yerlerinde sosyalist ayaklanmaların çıktığını, Almanya'nın savaştan çekilmesini açıklarken belirtmiştik. Mütarekenin imzasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra bu ayaklanmalar gittikçe arttı ve Almanya içerde tam bir keşmekeşe uğradı. Rusya'daki Bolşevik rejimin de kışkırtmasiyle komünistler de bu karışıklıklarda aktif bir rol oynuyordu.
Bu atmosfer içindedir ki, Karl Liebknecht'in (örtülü adı: Spartacus) liderliğinde bulunan Alman Sosyal-Demokratları, 29 Aralık 1918 de Berlin'de yaptıkları bir kongrede "Alman Komünist Partisi"ni (Kommunistiche Partei Deutschands-Spartakusbund) kurdular ve 4 Ocak 1919 da 150.000 işçinin katılmasiyle çıkarttıkları bir grevle beraber sosyalist hükümeti devirmek için bir darbeye teşebbüs ettiler. Bu ayaklanma on gün kadar sürdü ve 13 Ocakta hükümet kuvvetleri tarafından bastırıldı. Komünist liderlerinden Liebknecht kaçarken ve Rosa Luxemburg da hapishaneye götürülürken öldürüldü. Bu hareket bu şekilde bastırılmakla beraber, solcuların çıkarttığı bu karışıklıklar Nisan ayına kadar devam etti.
Bu arada 19 Ocak 1919 da da Kurucu Meclis seçimleri yapıldı. Bu seçimlerde Sosyalistler, Merkez Partisi (Zentrum) ve Demokratlar (Deutsche Demokratische Partei) en çok oy alan partilerdi. Kurucu Meclis, küçük Weimar kasabasında toplanmayı uygun buldu. Yeni Alman anayasası 11 Ağustos 1919 da yayınlandı. Bu anayasa, Bismarck gelenekleri ile 1848 esprisi ve burjuva partileri ile sosyal-demokrasi arasında bir kompromiye dayanmaktaydı.
Almanya Welmar anayasası ile ilk defa demokratik bir düzene kavuştuğu sırada Versailles Antlaşması ortaya çıktı. Versay demokrat devletler tarafından Almanyaya empoze edilmişti. Bu şekilde Alman demokrasisi, Almanya'nın hezimeti ve Versay barışı ile sıkı sıkıya bağlanmıştı. Lakin devletlerin demokrat Almanyaya zorla kabul ettirdikleri bu barış, sağ ve sol, bütün Alman kamu oyunda büyük tepki ile karşılandı. Özellikle Almanya'nın savaştan sorumlu ve suçlu tutulması ve Hindenburg, Ludendorff, Von Tirpitz, Bethmann-Hollweg gibi 895 önemli kişinin Müttefiklere tesliminin istenmesi bütün Alman milletini ayağa kaldırdı. Bu durum karşısında Müttefikler gerileyerek isteklerini birkaç önemsiz kişiye indirdilerse de, bu, 1920 Martında bazı generallerin bir sağcı hükümet darbesi yapmaları için bir fırsat oldu. Bu darbe bir yıl önceki solcu darbeye cevaptı. Askerlerin hükümet darbesiyle Dt. Wolfgang Kapp Berlin'e gelerek hükümeti ele geçirdi. Alman hükümeti Stuttgart'a kaçmak zorunda kaldı. Lakin bu darbe ancak birkaç gün devam edebildi. Halk ve ordu Kapp'ı desteklemediği gibi solcuların kışkırtmasiyle Berlin'de grevler çıktı. Dr. Kapp tutunamıyacağını anlayınca kaçtı. Lakin Alman hükümeti de darbeye katılanları cezalandırmaya cesaret edemedi.
Alman demokrasisi bu şekilde sol ve sağdan gelen diktatörlük tehlikeleri içinde çalkanırken, ekonomik durum da günden güne bir kaosa gitmekteydi. Versay ile yükletilen amansız tamirat borcu, enflasyonun bir çığ gibi büyümesine sebep oldu. Üretim ve ekonomik hayat felce uğradı. Siyasal çalkantılar da ekonomik hayatı tahrip ediyordu. 1923 yılı ekonomik krizin en yüksek noktasını teşkil etti. 1923 Şubatında Berlin'de bir kilo et 3.400 Mark iken, Kasım ayında bu fiyat 280 milyar Mark idi. 1921 de bir Dolar 70 Mark iken, 1923 Kasımında bir Dolar 840 milyar Mark idi. Vergiler devlet masraflarının ancak % 2' sini karşılıyordu. Solcuların kışkırtmasının da etkisiyle memlekette grevler artarken ve halk dükkanları yağma ederken, öte yandan Nasyonal-Sosyalist Partisinin lideri Adolf Hitler, hükümeti "Soyguncular Hükümeti" diye adlandırıyor ve "Diktatörlük istiyoruz" diye bağırıyordu.
Ekonomik durum 1924'den itibaren yavaş yavaş düzelme işaretlerine kavuştu. Bunda tamirat borçlarının akla yatkın ve mantıki bir düzene sokulması büyük rol oynadı.
C) Tamirat Borçları
Versay Antlaşmasına göre, Almanya, Müttefik ve Ortak devletlerin sivil halkına ve mallarına yaptığı zararları da ödeyecekti ki, savaş tazminatının adı bu suretle Tamirat Borcu'na çevrilmiş olmaktaydı. Tamirat borcunu Müttefikler ve özellikle Fransa, Almanyayı adamakıllı ezmek için bir vasıta olarak görmüş ve bunun için de borç son derece yüksek tutulmuştu. Bu ise Alman milletinin Fransaya olan kızgınlığını şiddetlendirmekten başka bir şeye yaramadı. İki -savaş- arası devresinde Müttefiklerin hiçbir konferansı yoktur ki, tamirat borçları söz konusu olmasın ve her seferinde de bu borç biraz daha indirilmiş bulunmasın. Gerçekçi olmayan bu borçlar, sonunda, çok az bir ödeme ile sıfıra ulaştı.
Tamirat borçlarını tesbit etmek için bir müttefikler arası komisyon kurulmuştu. Komisyon 1921 Ocak ayında borcun miktarını 56 milyar Dolar olarak tesbit etti. Almanya buna itiraz etti ve Komisyon Mayıs ayında borcu 33 milyar Dolara indirdi. Fakat bu da Almanya'nın ödeme kabiliyetinin çok üstündeydi. Buna rağmen Müttefik baskısı karşısında Almanya boyun eğdi ve Ağustos ayında 250 milyon Dolarlık ilk taksiti ödedi. Fakat, bu, bundan sonraki üç yıl içinde Almanya'nın para olarak ve tam olarak ödeyeceği son taksiti de teşkil etti. Çünkü bu tarihten itibaren Almanya'da ekonomik kriz ilk hızını almaya başladı. Sermaye sahipleri paralarına el konacağından korkarak paralarını dışarıya kaçırmaya başladılar. Mark kıymetini kaybetmeye başladı.
Bu durum karşısında, 1921 yılı sonunda Almanya, borçlarını ödeyemiyeceğini, kendisine beş yıllık bir tecil süresi tanınmasını istedi. İngiltere, Almanya'dan tamirat borcu alamıyacağını gördüğü için, bu isteği müsait karşıladı. Çünkü savaştan önce Almanya İngiliz ekonomisi için iyi bir pazardı. Halbuki şimdi böyle değildi. İngiltere Almanya'nın satın alma gücünün tekrar kurulmasını istiyordu. Fransa ise tamirat borçlarını Almanyaya muhakkak ödetmek istiyordu. Bu sebeple İngiltere ile Fransa arasında görüş ayrılığı çıktı.
Borçların tecili konusunda yapılan görüşmeler 1922 yılı sonuna kadar sürdü. Fransa bir sonuç alamayınca, Belçika ile birlikte 1923 Ocak ayında Rhur bölgesini işgal etti. Rhur sanayiine de el koyup Almanyaya borçlarını bu şekilde ödetmek istiyordu. Rhur'un Fransa tarafından işgali, bir yandan İngiliz-Fransız münasebetlerini, bir yandan da Fransız-Alman münasebetlerini gerginleştirdi. Fransa ile Almanya arasında bir savaş havası esiyordu. Rhur'daki Almanlar pasif mukavemete başvurdular. Alman işçileri işlerini terkettiler. Demiryolu personeli Fransızlardan emir almayı reddettiler. Posta ve telgraf memurları Fransız ve Belçikalıların mektup ve telgraflarını göndermediler. Gönüllü Alman milisleri baltalama hareketlerine giriştiler. İngiltere ve Amerika, Fransa'nın bu hareketini tepki ile karşılamış ve kamu oyu Almanları destekliyordu. Fakat bu gelişmeler dolayısiyledir ki, Alman Mark'ı günden güne kıymetten düştü ve Almanya bir çöküntünün kenarına geldi.
Bu ekonomik krizle birlikte Almanya'nın içinde de siyasal durum tekrar karıştı. Fransızlar Almanların mukavemetini kırmak için separatist hareketleri kışkırttılar. Bunun sonucu olarak Rhur bölgesinde bir Ren Cumhuriyeti kuruldu. Fransa Rhur'u Almanya'dan ayırmak istiyordu. Palatinat muhtariyetini ilan etti. Saksonya ve Thuringen'de separatist komünist hükümetler kuruldu. Bavyera'da 1923 Kasımında Hitler ve Ludendorf liderliğindeki Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi bir hükümet darbesine teşebbüs etti ve birkaç gün için hükümeti ele geçirdi.
Fakat bu karşılıklı sertlik içinde hem Almanya ve hem de Fransa, zorlama ile isteklerini gerçekleştiremiyeceklerini anladılar. 1923 Eylülünde başbakanlığa gelen Gustav Stresemann pasif mukavemeti durdurdu. Fransa da baskı yoluyla Almanyaya para ödetemiyeceğini gördü. Öte yandan İngiltere ile Amerika da araya girmişler ve bu meselenin çözümlenmesini istiyorlardı. Her iki devlet de birer komite kurarak Almanya için bir ödeme planı hazırladılar. Sonunda Amerikalı Charles G. Dowes'in ödeme planı, 1924 Ağustosunda Londra'da imzalanan bir protokolla kabul edildi.
Dawes Planı ile Almanya için toplam bir borç tesbit edilmemiş, sadece 250 milyon dolardan başlamak üzere ve artan bir miktarda yıllık taksitler belirtilmişti. Ayrıca, Almanyaya 200 milyon dolar borç verilecekti ki, bunun yarısını Amerika üzerine aldı. Nihayet, Daws Planına göre, Rhur da boşaltılacak ve Almanlara geri verilecekti.
Dawes Planı, Almanyaya bir rahatlık getirdi. Yeni bir para sistemi ile ekonomisini düzeltti. Mark'ın kıymeti yükselmeye başladı. Üretim arttı ve Almanya'nın milletlerarası ticareti genişledi. "Made in Germany", dünya ticaretinde yeniden alışılan bir isim oldu. Dawes Planı ile Fransız-Alman münasebetleri de düzeldi ve Lokarno'ya varan yolu açtı.
Dawes Planı dört yıllık bir ödeme sistemi kabul etmişti. Bu sebeple 1929 yılında tamirat borçları meselesi yine ele alındı. Fransız-Alman münasebetleri artık iyi olduğundan meseleye iyi niyetle girildi. Fakat tartışmalar yine çetin oldu. Sonunda, 1930 Ocak ayında, Dawes Planının hazırlanmasında rol oynamış bulunan Owen D. Young'in hazırladığı Young Planı kabul edildi. Bu plana göre, Almanya yılda 391 milyon olmak üzere 22 taksit ödeyecekti ki, bunun tutarı 26 milyar dolar kadar yapıyordu. Fakat bu planı yürütmek mümkün olmadı. 1929-30 dünya ekonomik buhranı dolayısiyle Almanya borcunu yine ödeyemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Amerika Cumhurbaşkanı Herbert Hoover'in teklifi üzerine, 1931 de, borçların bir yıl için tecili hususunda Hoover Moratoryumu kabul edildi. Lakin bu tecil de fayda etmedi. Çünkü dünya ekonomik buhranı bütün memleketleri sarsmıştı. Bu sebeple, 1932 Haziranında Tamirat Komisyonunun Lausanne'da yaptığı bir toplantıda, Almanya'nın son defa olarak 750 milyon dolar ödemesine ve borçların üzerinden sünger geçirilmesine karar verildi. Almanya'nın ödediği tamirat borcunun tutarı bu suretle ancak 5.5 milyar dolar oluyordu. Tamirat Borçları hikayesi de bu şekilde kapandı.
C) Locarno Antlaşmaları
Fransa'nın Almanyayı zayıf tutmak için izlemiş olduğu tamirat borçları politikası dolayısiyle, Versay'ın hemen ertesinden itibaren bir gerginlik ve zorlama devresine giren Fransız-Alman münasebetleri, ancak, 1925 Ekiminde imzalanan Locarno Antlaşmaları ile bir karşılıklı güven çerçevesi içine girebilmiştir.
Locarno Antlaşmaları da Fransa'nın Almanyaya karşı güvenliği sağlama çabalarının bir sonucu olmuştur. Fransa 1922 yılında İngiltere'den bir ittifak koparamayınca, güvenlik meselesinin peşini bırakmadı ve bunun için Milletler Cemiyetine döndü. Milletler Cemiyeti, çalışmalarının ilk gününden itibaren, silahsızlanma meselesi üzerine eğilmişti. Silahsızlanma meselesi ise güvenlik meselesiyle sıkı bir bağlantı halindeydi. Bunun için Milletler Cemiyeti 1923 yılında bir Karşılıklı Yardım Antlaşması hazırlayarak bunu devletlerin onaylamasına sundu. Buna göre, bir devletin diğerine saldırısı halinde Milletler Cemiyeti Konseyi kimin saldırgan olduğuna dört gün içinde karar verecek ve diğer devletler saldırıya uğrayan tarafa yardım edecekti. Fransa ve müttefikleri bunu kabul etti. Lakin İngiltere, Daminyonlar, İskandinav devletleri ve Hollanda, taahhütlerini arttırdığı sebebiyle, bunu kabul etmediler. Böylece bu güvenlik sağlama teşebbüsü suya düştü.
Fakat Milletler Cemiyeti bu işin peşini bırakmadı. Özellikle Fransa'nın teşebbüsleriyle 1924 yılında Milletler Cemiyeti Asamblesi Cenevre Protokolu adını alan bir Milletlerarası Anlaşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümü İçin Protokol'u kabul ile bunu yine devletlerin imzasına sundu. Bu protokola göre, devletler, aralarında çıkacak anlaşmazlıkları, ya Milletlerarası Daimi Adalet Divanı'na veya hakeme havale edeceklerdi. Bunu yapmazlarsa, saldırgan sayılacaklardı. İngiltere ve Dominyonlar, Milletler Cemiyeti Paktı'nın kendilerine yeteri kadar taahhüt yüklediklerini, üzerlerine daha fazla taahhüt alamıyacaklarını bildirerek bunu da reddettiler.
Bu şekilde Fransa'nın, güvenliği için, İngiltereyi kendisine bağlama çabaları yine sonuçsuz kalmış oluyordu. Bunun üzerine Fransa, Almanya'nın iki yıl önce kendisine yapmış olduğu bir teklife döndü. Almanya 1922 yılı sonunda Fransaya, İngiltere ve Belçika'nın da katılmasiyle, karşılıklı olarak savaşa başvurmama taahhüdü almalarını teklif etmişti. Rhur'un İşgalinin arifesinde yapılan bu teklifi Fransa, Almanya'nın kötü niyetli bir manevrası olarak karşılamış ve üzerinde durmamıştı. Lakin Milletler Cemiyetinin güvenliği sağlama teşebbüslerinin olumlu bir sonuç vermemesi üzerine, Fransa bu Alman teklifinde İngiltere'nin bir garantisini gördü ve teklifi tekrar ele aldı. Esasen Dawes Planı da şimdi Fransız-Alman münasebetlerini yumuşatmıştı. Öte yandan, 1923 Rhur buhranının giderilmesinde önemli rol oynayan Alman başbakanı Stresemann da Fransa ile münasebetlerin düzeltilmesine taraftardı.
Fransa'nın Almanyaya karşı durumunun yumuşaması üzerine Stresemann, 1925 Şubatında, Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanyanın katılmasiyle bir saldırmazlık paktı imzasını Fransaya teklif edince, görüşmeler başladı ve 16 Ekim 1925 de İsviçre'de Locarno'da, Locarno Antlaşmaları adını alan belgeler imzalandı.
Bu belgelerden birincisi Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere ve İtalya arasında imzalanmış olup, Almanya ile Fransa ve Almanya ile Belçika arasındaki sınırların kesin olduğunu belirtmekteydi. Yine beş devlet arasında imzalanan ikinci bir antlaşma ile de, İngiltere ve İtalya, birinci antlaşmayı yani, batı sınırları statüsünü, garanti altına alıyorlardı. Bundan sonra, Almanya ile Fransa, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya arasında ikili hakem anlaşma ve antlaşmaları imzalanmıştır.
Görüldüğü gibi, birinci ve ikinci belgelerle Almanya'nın sadece batı sınırları söz konusu olmuş ve Almanya sadece bu sınırlar hakkında garanti vermiş, lakin doğu sınırları, yani Polonya ve Çekoslovakya ile olan sınırları hakkında teminat vermemişti. Bu sebeple, yine aynı gün Locarno'da, Fransa ile Polonya ve Fransa ile Çekoslovakya arasında imzalanan anlaşmalarla Fransa, bu iki devletin Almanya ile olan sınırları hakkında garanti verdi. Tabiatiyle bu garanti Almanyaya yöneltilmişti.
Almanyayı tekrar milletlerarası işbirliğine sokmuş olması bakımından Locarno Antlaşmaları iki -savaş- arası devrinin tarihinde büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bu antlaşmaların arkasından, 1926 yılında Almanya Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edildi. Antlaşmalardan Fransa da çok hoşnut kaldı. Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand, "Biz Locarno'da Avrupaca konuştuk. Bu, öğrenilmesi gerekecek olan yeni bir dildir" diyordu.
Bununla beraber, Locarno Antlaşmaları Versay Antlaşmasını kuvvetlendiren değil, zayıflatan bir unsur olmuştur. Çünkü, Versay'ın sınır hükümleri ancak bu antlaşmalarla teyid ve teminat altına alınmıştır. İkincisi, Almanya, yine Versay'ın doğu sınırları için garanti vermemiş ve özelikle İngiltere de bunu kabullenmiştir.
| |
| | | | Savaş Sonrası Almanya | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |