TARİHİN ÖNEMİ
Milletlerin önemli kuvvet kaynaklarından biri de tarihleridir. Tarih, milletin ortak karakter ve değerlerini gösterir. Toplumlar, millet olarak varlıklarını devam ettirebilmek için tarihlerine dayanmak zorundadırlar.
Tarih, millette kök duygusunu uyandırır. Bu duygu, birey veya toplumda bir millete mensubiyet bilincini canlı tutar ve onu derinleştirir.
Birey ve toplum, en uzak geçmişten sonsuz geleceğe doğru akıp giden zaman içinde var olduğu ve var olacağı duygusuna ancak tarih bilinci ile ulaşabilir. Bu bilinç, birey ve toplumda kendini gösterdiği zaman tarihîlik de gün yüzüne çıkar. Geçmişten, yaşanılan zamana doğru kesintisiz geliş, her devri ile perde perde açılır. Tarih sahnesinde ne varsa, dikkatler bunların üzerine düşer. Düşünce hâlihazırın dar çerçevesinden çıkıp, yeni bakış ve yorumlar aralığından yeni ufuklara yönelir. Bunu tarih bilinci sağlar.
Tarih bilincine tarih bilgisi olmadan ulaşılamaz. Tarih üzerine bilgi sahibi olmak ise tarih bilincine sahip olmak demek değildir.Tarih bilinci kendiliğinden ortaya çıkmaz; zaman, mekân ve şartlara tarih bilgisi ile bakmak, görüleni yaşanılan anın değerleri ile yorumlamak suretiyle doğar.
Milletlerin ortak ruhunu dokuyan, besleyen ve zenginleştiren kuru tarih bilgisi değil, tarihteki olaylara ve geçmişten kalan her şeye, anın ihtiyaçlarına göre getirilmiş yorumlarla oluşmuş; hayata ve tarihe, varlığı ve ruhu ile iştirak etmekten doğan tarih bilincidir. Tarih bilinci geçmişten beslenmekle beraber ileriye doğru giden düşünceye dayanır ve geleceğe yön vermede belirleyici yer tutar.
Gelecek tasavvuru tarih bilinci ile oluşur. Tarihin biriktirdiği her şey; bütün bir medeniyet, yaşama şekli, maddî ve manevî değerler buna yardımcı olur.
Tarih bilinci, tarih bilgisi yanında, geçmişle doğrudan temasa gelmeye de ihtiyaç duyar. Geçmişle teması ise ancak tarihten bugüne kalan eserler sağlayabilir. Bu eserler sadece mekânı fethetmek suretiyle değil, mekânla birlikte zamanı da fethederek devamlılığı sağlayan eserlerdir.
Yahya Kemal’in Hayal Beste şiirinin
Azminin kurduğu yüzlerce şehirden fazla,
İri fîrûzeye benzer nice gök kubbeyle,
Dehre aksettirtiyor, gerçi, büyük mîmârî,
Bu eserler seni göstermeye kâfi diyemem.
Şi’re aksettirebilseydin eğer, dinlerdin,
Yüz fetih şi’ri, okundukça, çelik tellerden.
Resm’e aksettirebilseydin eğer, ömrünce,
Ebedî cedleri karşında görürdün canlı.
mısraları, nesillerin dikkatlerini tarih bilincini uyandıracak eserler üzerine çekmesi açısından değerlendirilmelidir.
Ancak her şeyin yerli yerinde, olması gereken şekilde akıp gittiği dönemlerde tarih, çoğunlukla kuru ve sığ bir öğrenme programı olarak kalır. Tarihî eser ve olayların anlam ve halihazıra getirebilecekleri bakış derinliği üzerinde pek durulmaz. Millet ve devlet bünyesinde derin dalgalanmalar, sarsıntı veya atılımlar, köklü hamleler, derin çöküntüler, önü alınamayan bunalımlar, hızlı gelişme ve değişmeler olmadığı zamanlarda tarih, düşünce hayatına yoğun şekilde giremez, bakış açısı oluşturamaz. Çevre, o çevre içinde yaşanmış olaylar, o olayların kahramanları, ortaya konmuş eserler, varlıklarını, sadece bilgi düzeyinde, donuk ve cansız şekilde sürdürürler.
Millet hayatında muayyen bir saat gelmeden belli bir anlayış toplumda akis bulamıyor. Tarih bilinci de böyledir.
Milletler, daha çok yükselme ya da çöküş devrelerinde tarihleri ve sosyal yapıları üzerinde açık seçik bir görüş ve düşünceye ulaşmak için gayret gösterirler. Bu düşünce ve görüşler de çoğunlukla mimarî başta olmak üzere çeşitli sanat eserlerindeki tarih dokusu etrafında şekillenir. Bu eserler, tarih bilincini oluşturacak duygu ve düşünceler için çıkış noktası olur. Bu duygu ve düşünceler de zamanın ihtiyaç duyduğu değerlere göre yeni anlam ve fonksiyon kazanırlar. Millî ruh ve benlik, onlar etrafında, kendisine kuvvet kazandıracak yeni ifade alanları bulur. Şairler, yazarlar, düşünürler, bu eserler üzerinden tarihe, günün beklentilerine cevap verecek yeni yorumlar getirirler. Bütün bunları bize, özel şartlar içinde tarih bilinci kazandırır.
Tarih bilinci, kör bir bakış ile ortaya gelmez. O, tarihte ve tarihin içinden gelen eserlerde, görülmek istenenleri, millî bünyeyi besleyecek şekilde görür, tarihî şahsiyet, olay ve eserler aralığından günü, geleceğe ışık tutacak şekilde yorumlamayla doğar. Vatan sevgisi ve ona bağlılık duygusu da bu eserler etrafında kuvvet kazanır.
Bu konuda yaşanılan zamanın şartları, yönlendirici rol oynar. Çünkü tarihten neyin alınması gerektiğini çoğunlukla bu şartlar gösterir.
Tarih bilinci, yaşanılan anın, bireyin veya toplumun omuzlarına, dahası ruhuna yığıp yüklediği birtakım gereksiz ağırlıkları kaldırır, bireyi ve toplumu bir ruh afiyetine kavuşturur, onlara, gücünü tarihin gerçeklerinden alan yeni hamleler hazırlar.